Düğün, evliliği kutlamak için düzenlenen tören. Pek çok yerde evliliğin toplumun öteki üyelerince tanınması düğün yapılmasına bağlıdır. Özellikle kırsal kesimdeki topluluklarda düğünler en önemli eğlence ve şenliklerdir. Düğün için yapılan masraflar bazen evlenenlere yapılan bağışların ya da damadın kız tarafına ödediği başlığın bile üzerinde olabilir. Düğün ya da herhangi bir törenin düzenlenmediği toplumlar da vardır. Örneğin Avustralya’nın Yerli topluluklarında evlenen çiftler, herhangi bir tören ya da ayin olmaksızın birlikte yaşamaya başlardı. Ama genel olarak, hemen bütün toplumlarda bekarlıktan evliliğe geçiş bir tören ya da ayinle kutlanır ve evlilik bağının niteliğine, ilk evlilik olup olmadığına göre düğün töreni de değişiklik gösterir. Bazı toplumlardaysa (örn. Batı Hint Adalarında) uzun yıllar birlikte yaşamış ve çocuk sahibi olmuş çiftlerin masraflı bir düğün yapmaları ve yasal bir evlilik töreninin düzenlenmesi yaygın bir gelenektir.
Eski toplumlarda evlilik olayı çok çeşitli şölen ve şenliklerle kutlanırdı. Musevilikteki dinsel evlilik törenleriyle Hıristiyanlıktaki evlilik kutsama törenlerinin kökleri, Mezopotamya’daki Akitu (Yeni Yıl Şöleni) kutlamaları ve İsraillilerde Tişri (yılın ilk ayı) sırasında düzenlenen Sukkot (Hayme Bayramı) evlilik ayinlerinden gelir. Dinsel nedenle kendilerini bekâr yaşamaya adayan keşişlerin ve rahibelerin, dinlerinin kurucusuyla (örn. Hz. İsa’yla) ya da dinsel bir kurumla (örn. Kilise’yle) simgesel evliliklerini kutlamalarına da sık rastlanır.
Birçok dinde evli olmak bekar olmaktan üstün tutulmuştur. Talmud’da “Evlenmeyen kişi cinayet işlemiş gibidir ve Tanrı imgesini bozar” denmektedir. Avesta’da da benzer bir biçimde “Evli adam bekar adamın üstündedir” deyişi yer alır. Böylece düğün hem dinsel, hem din dışı çevrelerde aile düzeyindeki en önemli kutlama durumuna gelmiştir. Düğün törenini genellikle bir şölen ve verilen armağanlar izler. Uganda’daki Batorolarda düğün töreni dans ve şölenle sabaha değin sürer. Daha sonra, gelinin ailesinden ayrılışıyla doğan boşluğu karşılamak ve evlilik anlaşmasını geçerli kılmak amacıyla armağanlar verilir.
Düğün törenlerinde kullanılan simgesel kaplar ve giysiler çok çeşitlidir. Eski Yunan’ da düğün arifesinde, içinde tören için yıkanma suyu bulunan bir loutrophoros (ince gövdeli, uzun boyunlu amfora) getirilirdi. İbraniler, Parsiler, ayrıca Eski Romalılar ve Hıristiyanlarda çiftlerin yüzükparmağına madeni bir halka takılırdı. Gelinin duvağı (flammeum) Eski Roma’da turuncu, Hıristiyanlar ile Slavlardaysa beyazdı. Önceleri mercanköşk ve mineçiçeğinden yapılan gelin tacı, Eski Roma’da mersin dallarıyla portakal çiçeklerinden, Hıristiyanlar ile Slavlardaysa çeşitli değişik malzemeden yapılırdı. Ortodoks evlilik törenlerinde taç, evlenen çiftin başı üzerinde tutulurdu. Romalılar ve Slavların evlilik ayinlerinde gelinler özel bir tunik ya da gömlek giyerlerdi. Hindu evlilik ayinlerinde de nişanlı kızın bileğine annesi sarı yünden bir bilezik (kautukasutra) takardı.
Evlilik töreni bazen, Etrüsklerde olduğu gibi, büyük bir tente altında yapılırdı, ibraniler ilkin evlilik odasını simgeleyen kapalı bir çadır (huppa), sonra da ipekli ya da işlemeli kumaştan bir tente kullandılar. Hindular ve Parsilerde evlenen çift, bir çadır ya da tentenin {pandal) altında birbirlerinden bir perdeyle ayrılırlar. Sihlerse damadın başının üzerinde kâğıttan bir güneşlik (agast) döndürürler.
Bazı yörelerde, özellikle günümüz Hindu toplumlarında pandal’ın altında, resmî törenden sonra çiftin oturacağı bir salıncak (dola) vardır. Buradaki salınma verimliliği, sevgiyi ve gökle yerin birliğini simgeler. Eski Atina’da Dionysos şenliklerindeki salıncakla (aiora), Tayland ve Puri’de (Orissa) yapılan bahar şenliklerindeki salıncaklar da benzer simgelerle yüklüdür.
Hindu düğün geleneklerinde damat kayınpederinin evine götürülür ve saygın bir konuk olarak karşılanır. Ateşe kavrulmuş hububat atılır, damat gelinin elini tutar ve kutsal sayılan ateşin çevresinde dolaştırır. Bu sırada atılan yedi adım, evlilik bağının çözülemeyeceğinin ifadesi olarak kabul edilir. Japonlar düğün törenlerini Şinto geleneklerine göre yapar ve karni’ye (tapınılan güç, tanrı) evlilik yemini ederler. Cavalıların yaşamları boyunca düzenledikleri en önemli ve karmaşık ayinleri içeren evlilik törenleri büyük şölenlerle kutlanır. Baltık dinlerinde görülen son derece kapsamlı evlilik ayinleri, özel bir önemi olan ateş ve ekmeğin yeni evli çiftle birlikte eve götürüldüğü Eski Hint evlilik törenlerine çok benzer.
Anadolu’da da düğünle ilgili gelenekler, ayrıntılarda yörelere göre değişiklikler göstermekle birlikte, genel aşamaları bakımından birbirine benzer. Geçim kaynakları tarım ve hayvancılığa dayanan kırsal yörelerde düğün, genellikle ürünün kaldırıldığı, işlerin azaldığı sonbahar aylarında yapılır.
Davet edilecek kişilere düğün günü, birkaç gün önceden armağanlar gönderilerek haber verilir. Davet işini genellikle kadınlar yapar. Birkaç gün sonra güvey evinin damına dikilen bir direğe bayrak çekilip davul zurna çalınarak düğün başlatılır. Düğün genellikle perşembe günü başlayıp pazar günü sona ererse de, ailelerin durumuna göre bir hafta sürdüğü de olur. Yemekli, eğlentili gelin hamamı, güvey evine çeyiz getirilmesi, çeyiz yazma ve serme, kız ve güvey evinde aynı anda yapılan kına gecesi, düğünün önemli aşamalarını oluşturur. Gelinin evinden alınıp güvey evine getirilmesi asıl düğün eğlencelerinin başlangıcı sayılır. Nikah kıyıldıktan sonra gelin alayı denen topluluk, gelini almak üzere kız evinin önünde toplanır. Duvak takılmış, tellerle süslenmiş gelin, özel olarak hazırlanıp süslenmiş bir ata bindirilip güvey evine doğru götürülür. Burada da gelinin bindiği atın sağdıç tarafından çekilmesi, gelinin armağan almak için attan inmekte nazlanması, inip de yeni evine girerken, güveyin damdan onun üstüne bozuk para ve çerez atması gibi çeşitli geleneksel uygulamalar yerine getirilir.
Düğün evinde davetliler kadın erkek ayrı ayrı eğlenirler. Gençler güreş, cirit gibi geleneksel spor gösterileri yapar, halk oyunları oynarlar. Güvey bu sırada yanından ayrılmayan sağdıcı ve yakın arkadaşlarıyla birlikte hamama gider, tıraş olur, gerdek için hazırlanır. Birlikte kılman yatsı namazından sonra dualar ve ilahiler okunur, ardından güveyin gerdeğe girmesiyle düğün sona erer.
Osmanlı Devleti’nde padişahlar için görkemli düğünler yapılmıştır. Bunların ilki Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızı Sitti Hatun’la evlenen II. Mehmed (Fatih) için babası II. Murad tarafından 1450′de Edirne’de yapılan ve üç ay süren düğündü. I. Selim’den (Yavuz) sonra birkaç istisna dışında, saray içindeki devşirme cariyelerle evlenen padişah ve şehzadeler için düğün yapılmadı, ama padişahlar kızları, kız kardeşleri ve kardeşlerinin kızları için görkemli düğünler düzenlediler.
Sarayda nikâh töreni ve çeyiz alayı genellikle pazartesi günleri yapılırdı. Nikâhı çoğu zaman şeyhülislam ya da yüksek düzeyde bir din adamı kıyar, nikâhtan sonra da hazır bulunanlara padişah, valide sultan ve damat tarafından armağanlar verilirdi. Daha sonra gelinin çeyizlerini taşıyan çeyiz alayı, mehter eşliğinde damat evine doğru yürüyüşe geçerdi. Düğün süresince alayların geçeceği yerlere bayraklar asılır, taklar kurulur, geceleri havai fişekler atılır, gün ağarıncaya değin çeşitli eğlenceler, fener alayları ve gösteriler düzenlenirdi. Çarşamba akşamı kına gecesi yapılır, perşembe günü kırmızı giysiler içindeki gelin, gelin alayı eşliğinde damat evine götürülürdü. Damat evinden içeriye darüssaade ağasınca sokulan sultan hanım, özel olarak hazırlanmış tahta oturtulur, damadın gelmesini beklerdi. Biraz sonra taht odasına gelen damat, sultan hanımın oturduğu tahtın ayak ucuna armağanlarını koyar, daha sonra gerdeğe girilirdi. Eğlenceler gerdek gecesi de sürerdi. Cuma günü damat, devlet ileri gelenlerinin konaklarına özel armağanlar gönderir, eğlenceler bir süre daha devam eder, mehter çalar, pehlivan güreşleri yapılır, iç ağalan saray avlusunda hedeflere nişan talimleri yapar, devlet adamlarına ve ulemaya şölen verilir, esnaf loncalarının düzenlediği geçit törenlerinde çeşitli marifetler gösterilirdi. Saray düğünlerinin görkemi Osmanlı Devleti’nin son yıllarına değin sürmüşse de, devletin zayıflaması yüzünden bazı masrafların kısılması yoluna da gidilmiştir.